Eylül 02, 2006

60

Odayı ilk görmeye geldigimde arka bahçe kapısının yanında duruyordu. Etraftaki herşey gibi eskiydi. Boruları, zincirleri paslanmış, tahtaları kararıp çürümüştü.

'Dışarıda sallanmaktan' ziyade, 'dışarıda sigara içmek' hevesiyle yanında durup sordum: "Jia, bahçede sigara içsem bana kızar mısın?" Salıncaga bakarak dedi ki: "Olur ama sigara içmek saglıgına çok zararlı!"

İki gün sonra, salıncagı benim oda tarafındaki girişe taşıdı.

'Taşıdık' aslına bakılırsa. Dışarıda gençten bir adamla salıncagı yokluyordu. Ogluymuş. Tanışma töreni sırasında "yardım ister misiniz" demiş bulundum. Hep beraber sırtlanıp, Jia'nın gösterdigi yöne seyirttik. Sebze bahçesinin üzerinden atlatırken eski borular ek yerlerinden açıldı; tahtalar şerit şerit kalktı. Etrafa dagılan boru parçaları, onlara dolanan zincirler ve az kaldı gözümüzü çıkaracak tahtalardan patlıcanları korumak için canla başla çalışmak gerekti.

Bir kaç gün kapının hemen yanında durdu. Sadece bana ayrılmış bir loca gibi.

Fare deligini andıran odamın da etkisiyle, o tahta salıncagı bir hamster'ın hayatını şenlendirmek için kafesine konulan tekerlege benzettim.

Sanki Jia bahçenin öbür tarafındaki büyük evinden sürekli beni seyrediyor, deligimden burnumu titrete titrete çıkıp salıncaga her oturdugumda, penceresinden ellerini çırparak, "Bak gördün mü ne sevimli!" diyordu.

Hamster'ın türkçesi 'corlak sıçan'mış. Kelimenin nadide çekiciligine ragmen içimden corlaklaşmak, bir corlak duyguyla tekerin içinde koşmak hiç gelmiyordu.

"Kardeşin ziyaretine geldiginde de burada oturabilirsiniz" dedi. Kafeste sıkılmayım diye bana bir de arkadaş bakınıyordu. Ailecek koşabilirdik tekerin içinde. Anlaşılan eglencenin sonu yoktu.

Tam alışıyor gibiyken Jia tuttu salıncagın yerini degiştirdi. Çok degil, beş adım öteye. Kapıya daha yakın bir yere. Kafesin sahibi olduguna göre, tekerlegin nerede duracagına tabii ki o karar verecekti.

Akvaryumun içinde yüzen plastik dalgıçlara, hele o kapagı açılıp kapanan hazine sandıklarına balıklar kimbilir ne içerliyorlardır. Sevmiyorlardır ya, yerlerinin degişmesini yine de yadırgayıp, alıştıklarını gizleyemiyorlardır kendilerinden. Ne yazık ki, kaldırıp istedikleri yere koyacak, tutup mümkünse dışarı fırlatacak parmakları yok.

Birkaç gün sonra salıncagın yeteri kadar kullanılmadıgına karar verdi Jia. Bahçede ortaladı. 'Herkes' gelip oturmalıydı. Tekerlegimi toplumla paylaşmak fikri, itiraf edeyim ki nispeten daha güzeldi.

Hemen ertesinde, başka bir eski salıncak ve iki koltuk daha geldi yanına. İki salıncak birkaç günlük etüdden sonra karşılıklı durmaya karar verdiler. Koltuklarsa oluşturulan karenin diger kenarlarına yine karşı karşıya yerleştiler. Ortadaki plastik sehpalarla eşitlikçi bir sosyal simetri kurulmuş oldu.

Günün en güzel saatlerinde Jia havadar oturma odasında sallandıgı için, beş dakikalık sigara molası yarım saatlik sohbet cefasına dönüşecek korkusuyla büsbütün ayrı kaldım tekerimden.

Bir sabah Jia azarladı: "I'm soo angry with you!" Yanına gittim. Öyle iyi biliyordum ki ne diyecegini.

Salıncagı kullanmazsam bana küsecegini söyledi. Jia öyle akıllı ve farkındaydı ki... "Orası herkes için, lütfen çekinme. Otur." dedi.

Sonunda yabaniligimi kavradı.

Ben corlak degil, yaban sıçanıyım. Anlaşıldı mı!