Ağustos 31, 2007

301

Black is the without eye...
Ted Hughes (Crow)

Ağustos 29, 2007

300

uzandı adam sırtüstü
altındaki kaya ıslaktı
üzeri de ıslaktı
gözleri de
tek ayagını kadın kucagına almıştı
güneş tuz yakıyordu gögsünde
kıpırdamadı
yattıgı yerden ufku okudu
yaprak oynamıyordu
tek kolunu yastık yapıp kadına baktı
beriki kıpırdısız, dikkat kesilmişti
öyleyse nereden geliyordu bu hareket!
ayaga fırlayıp bakmak istedi
kaldı
derin nefes aldı,
neredeyse gülümseyecekti
kadın, gördü gülümsedigini
gözlerini devirip,
deniz kestanesi dikenlerini
ayıklamaya devam etti

Ağustos 28, 2007

299

'strange! strange!'
diye bağırdı kız
portakalı reçele batırdı
gece olmuştu
bir cırcır böcegi, hem de agustosta
'işte tam zamanı!'
makas aradı kesmek için
kat kat kat saçlarını?
bir imkan bakındı...
olsun!
imkan bankasını aradı
telefonu 40'larında genç bir adam açtı:
'alo! alo! alo!'
'alooo?'
adamın bıyıkları da vardı
eski korsan filmlerindeki gibi
bir kelebek saga,
bir kelebek sola
'evet, evet, evet!' dedi kız
adam saçlarını gözünün önünden çekti
geceleri deliksiz uyurdu
uyurken tek ayagı yorgandan uzardı
kıkırdadı adam
hırkasının kolunu sündürdü
ucundan uzayan ipligi parmagıyla yatırdı
kız, pikaba müzik koydu
'step, step, step. Caz!'
diye bagırdı adam
'oniki parmak piyano!' dedi kız
'ya davullar, ya davullar' dedi adam
've trompet!'
bagırdılar.

Ağustos 07, 2007

298

"I knew I was different," he whispered to his own quivering fingers. "I knew I was special. Always, I knew there was something."
"Well, you were quite right," said Dumbledore, who was no longer smiling, but watching Riddle intently. "You are a wizard."

(Harry Potter and the Half-Blood Prince, p:271)

Ağustos 05, 2007

297

-"Yanınız boş mu?"
-"...Bekliyorum."
-"Ya burası? Boş mu?"
-"Evet. Lütfen."
Bekledigini söyleyen kıza dönerek:
-"Şimdiye kadar hiç korkmadıgınız gibi korkmak ister misiniz?"
-"...Yoksa tanıdıkça sizden mi korkacagım?"
-"Haha ha. Ben zararsızım. Size bir zarar gelirse benden gelmeyecek."
Düdük çalar... Tren kalkmak üzere homurdanır. Mekanik bir ugultu, kesik kesik öksürür. Adam, ellerini ensesinde kavuşturarak, arkasına yaslanır:
-"En iyi seyahat, kendini kaybettigin seyahattir."
Dışarıyı seyretmekte olan kız, başını çevirmeden konuşur:
-"Ben hiçbir şeyden korkmam."
-"Bu cesaretiniz korkuyu sizden uzakta tutabiliyor mu bari?"
Kız, camda çırpınan küçük böcege bakarak, agır agır sag elindeki eldivenini sıyırır. Bir an bekler, yavaşça parmagını üzerine bastırır.
-"Ne dersiniz, korkunun da cesarete ihtiyacı oluyor mudur avına atılmak için?"
-"Eger avını seçtiyse cesaret degil dogru zaman önemlidir artık."
Gülümseyerek elini uzatır adam:
-"Hala tanışmadık. Ismim..."
Tren silkinir. Tekerler hareketlenmeye başlarken, ugultu sesleri örter.

296

I refused to interpret. I saw
The dreamer in her
Had fallen in love with me and she did not know it.
That moment the dreamer in me
Fell in love with her, and I knew it.
Ted Hughes / Birthday Letters

Poems by Sylvia Plath

Ağustos 04, 2007

295

Aferin almak istiyorum.
Camı açık bırakınca içeri sivrisinek doluyor.
Aferin almak istiyorum.
Kapının önünde kibarca gıcırdayan bir kedi var,
–miyavlamayı bilmiyor, barınaktan.
Aferin almak istiyorum.
Dünya beni eziyor, kibarca gıcırdıyorum:
"Pardon, Ayagıma mı bastınız?"
"Yooo," diyor adam, gözünü sahneden ayırmadan.
Ne yapsam da aferin alsam?
Tek umurumda olan yarın uyanmak,
Yataktan kalkmak
ve sonraki gün de...
Sabah ayagımı yere bastıgımda,
"Aferin" diyorum. "Aferin kızıma"... Hiç kanmıyorum;
ama, bir kez ayak basmış bulunuyorum.
Dünya bana aferin vermek için kapıda bekliyor.
Onda çok aferin var.
Alınca, daha çok almak istiyorsun.
Bitmiyor da... Herkese var...
Ama, ben bitsin istiyorum.
'Aferin almayı istemek' bitsin.
Tek bitmesin isteyecegim şey gülmek.
Gülmek, aferin gibi degil.
Gülersin, puf diye uçar; bir daha gülersin
Birikmezler. Yenisini yapmak gerekir.
Aferin'ler birikir, tozlanır.
Lokantaya girip, hep aynı yemegi ısmarlayan adamdır.
"Aynı aferinden istiyorum, bu kez iyice kızarsın."
"Evet efendim. Sepet efendim."
"Aferin!"
"Size aferin!"
Gülmek, aynısını sevmez hiç. Aynısına hazırlıklıdır,
boruya bacaklarıyla sarılmışken, son çıtçıtını ilikleyen itfaiyeci..
Aynısını görünce, tek ayagını basamaya geri dayar.
Farkı sezdigi ansa vıjjjjjt diye kıçüstü...
zira, öyle hızlıdır ki, 'anlamak' yolda gelir.
Gülenlerin aklına 'aferin' demek gelmez.
Geldiginde, gülmek çoktan uçup gitmiştir.
Aferin almak istiyorum.
Bu yazdıklarıma aferin verirler mi?
Verdiler diyelim, ne işine yaradı?
Diyelim verdiler, ne güleriz...