Ağustos 04, 2007

295

Aferin almak istiyorum.
Camı açık bırakınca içeri sivrisinek doluyor.
Aferin almak istiyorum.
Kapının önünde kibarca gıcırdayan bir kedi var,
–miyavlamayı bilmiyor, barınaktan.
Aferin almak istiyorum.
Dünya beni eziyor, kibarca gıcırdıyorum:
"Pardon, Ayagıma mı bastınız?"
"Yooo," diyor adam, gözünü sahneden ayırmadan.
Ne yapsam da aferin alsam?
Tek umurumda olan yarın uyanmak,
Yataktan kalkmak
ve sonraki gün de...
Sabah ayagımı yere bastıgımda,
"Aferin" diyorum. "Aferin kızıma"... Hiç kanmıyorum;
ama, bir kez ayak basmış bulunuyorum.
Dünya bana aferin vermek için kapıda bekliyor.
Onda çok aferin var.
Alınca, daha çok almak istiyorsun.
Bitmiyor da... Herkese var...
Ama, ben bitsin istiyorum.
'Aferin almayı istemek' bitsin.
Tek bitmesin isteyecegim şey gülmek.
Gülmek, aferin gibi degil.
Gülersin, puf diye uçar; bir daha gülersin
Birikmezler. Yenisini yapmak gerekir.
Aferin'ler birikir, tozlanır.
Lokantaya girip, hep aynı yemegi ısmarlayan adamdır.
"Aynı aferinden istiyorum, bu kez iyice kızarsın."
"Evet efendim. Sepet efendim."
"Aferin!"
"Size aferin!"
Gülmek, aynısını sevmez hiç. Aynısına hazırlıklıdır,
boruya bacaklarıyla sarılmışken, son çıtçıtını ilikleyen itfaiyeci..
Aynısını görünce, tek ayagını basamaya geri dayar.
Farkı sezdigi ansa vıjjjjjt diye kıçüstü...
zira, öyle hızlıdır ki, 'anlamak' yolda gelir.
Gülenlerin aklına 'aferin' demek gelmez.
Geldiginde, gülmek çoktan uçup gitmiştir.
Aferin almak istiyorum.
Bu yazdıklarıma aferin verirler mi?
Verdiler diyelim, ne işine yaradı?
Diyelim verdiler, ne güleriz...