Ağustos 31, 2006

56

Pür gayret bir arıyım.
Sokaklarda dolaşıp
bal topluyorum konuşan çiçeklerden.
Tuzlu bal.

Ağustos 29, 2006

55

Mükemmel,
-eger mükemmelse,
kendi sonunu
öngörür.

Ağustos 27, 2006

54

...Yaşayacak ve gülmesini ögreneceksiniz. Yaşamın lanet olası radyo müzigini dinlemesini ögrenecek, onun altında saklı ruhu ululamasını ögrenecek, ondaki zımbırtıya gülmesini ögreneceksiniz. Hepsi bu kadar, sizden daha fazla bir şey istendigi yok.
(Steppenwolf, p.208)

53

Kişiligin Kurulmasına Rehberlik
Başarı Garanti Edilir

Bu yazı dikkate deger geldi bana, kapıdan içeri girdim.

Karşıma loş ve sessiz bir oda çıktı, odada bir adam bagdaş kurmuş, Dogu'da yaptıkları gibi yerde oturuyordu, önünde de büyük bir satranç tahtasına benzeyen bir şey vardı. Adamı ilk anda dostum Pablo'ya benzettim, en azından Pablo'nunkine benzeyen renkli ipekten bir ceket giymişti, onunki gibi ışıl ışıl parıldayan siyah gözleri vardı.

"Siz Pablo musunuz?" diye sordum.

"Ben hiç kimseyim," diye açıkladı adam nazikçe. "Bizim burada ismimiz yoktur, burada bizler bir kişilik taşımayız. Ben, bir satranç oyuncusuyum. Kişiligin nasıl kurulacagını ögrenmek mi istiyorsunuz?"

"Evet, lütfen."

"O zaman bana sizin taşlardan birkaç düzine verir misiniz?"

"Benim taşlardan mı...?"

"Sözde kişiliginizin dagılmasıyla oluşan taşlardan. Taşlar olmadan oynayamam çünkü."

Bunun üzerine adam yüzüme bir ayna tuttu, aynada kişisel bütünlügümün dagılarak pek çok ben'e ayrılmış oldugunu gördüm yeniden, hatta bana sayıları daha da artmış gibi geldi. Ama ben'ler bu kez küçülmüştü, ele kolay gelecek büyüklükteydi. Adam, parmaklarının sessiz ve emin devinimleriyle içlerinden birkaç düzinesini çekip aldı ve satranç tahtasının yanı başına koydu. Sık sık yaptıgı bir konuşmayı ya da verdigi bir dersi tekrarlar gibi monoton bir sesle şöyle dedi:

"Insanın sözde her zaman bir birlik ve bütünlügü içerdigine ilişkin o yanlış ve sakıncalı görüşü biliyorsunuz. Şunu da biliyorsunuz ki, insan bir yıgın ruhtan, pek çok ben'den oluşur. Sözde bütünlügünü dagıtıp parçalayarak kişiligi pek çok ben'e ayırmak delilik sayılır, bilim şizofreni diye niteler bunu. Belli bir çoklugun belli bir düzen ve gruplandırma olmaksızın denetim altına alınamayacagı düşünülürse, bilim bu tutumunda haklıdır. Ancak, pek çok ben'in birmerkezligine, baglayıcı, yaşam boyu varlıgını koruyacak bir düzene sokulabilecegi inancında da haksızdır; bilimin söz konusu yanılgısı da bazı tatsız sonuçlara yol açıyor' taşıdıgı deger, olsa olsa devletçe işe alınan ögretmen ve egiticilerin çalışmalarını basite indirgeyerek düşünme ve denemelerden kendilerini uzak tutmalarının saglanmasıdır. Söz konusu yanılgının bir diger sonucu da, aslında şifa bulmaz derecede aklından zoru olan pek çok insana 'normal', hatta sosyal açıdan üstün kişiler gözüyle bakılması, öte yandan aslında dâhi pek çok insanın kaçık sayılmasıdır. Bu yüzden, bizler bilimin kimi boşlukları içeren ruh ögretisini kişiligin inşa sanatı kavramıyla bütünlemekte, ben'inin parçalanıp dagılması olayını yaşamış kişiye, parçaları nasıl her zaman diledigi düzen içinde yeniden bir araya toplayıp yaşam oyununda sınırsız bir çeşitlilik saglayabilecegini ögretmekteyiz...
(Steppenwolf, p.183-85)

Ağustos 24, 2006

52

51

Hermann Hesse "kişilik kuruntusu burjuva toplumunun bastırdıgı
bir degerdir", diyor. Eski yazılarda Hintliler hiç 'ben' kelimesini kullanmazlarmış, çogul yazarlarmış.

Hintlilerin 'biz'iyle, kapitalizmin şizofrenisi arasında
bir fark var ama sanki.

Birisinde pek çok ruh var, tek bir yüzün arkasından sana bakan,
ötekisinde bir sürü yüz var, ardlarında hep aynı ruh.
Bu,
fakir hintlilerin aslında nasıl zengin,
zengin batılıların aslında nasıl fakir
olduklarını anlatan bir hikaye de olabilir.

50

You've so distracted me,
Your absence fans my love.
Don't ask how.

Then you come near.
"Do not..." I say, and
"Do not...", you answer.

Don't ask why
This delights me.

Rumî

Ağustos 23, 2006

49

kadın: benim
kadınlar: tanımadığım

erkek: kaçtığım
erkekler: tutkum

insan: onurludur
insanlar: başıbozuk

çoğul eklerine hiç güvenmiyorum

ben oluyorum
benler

48

Acaba dogup dogup duruyor muyuz?
Tekrar tekrar kaynatılan bir ota mı,
yoksa ağır ağır demlenen bir sirkeye mi
benzer rayihamız?

47

...Ugraşıp didinmelerinin başarısız kalacagını bilmekle yaşamın sıg ve aptalca nitelik kazanmaz. İyi bir şey, ideal bir şey uğruna savaşıp amacına ulaşacagını sanman hayatını daha çok sıglaştırır Harry. İdealler ulaşılmak için mi vardır? Bizler, biz insanlar ölümü yok etmek için mi yaşarız?...

Hermann Hesse (Der Steppenwolf, 1927)

46

Internetin bir cehennem oldugunu düşünmeye başladım. Her yer insan dolu. Hepsi birer 'kişilik' olmak için canla başla bagırıyorlar.

Bir roman olsa, 'hikayedeki rolü belirsiz, üstünkörü çatılmış karakterler' diyecegim; fakat, bunlar gerçekler... Gerçekler degil mi?

İnsanları severdim ben.
Hani?

Ağustos 20, 2006

45

Haksızlık mı ediyorum?
Tek lüksüm vardı, o da kalmadı.
Masa.
Artık kucagımda yazıyorum.
Parklarda yaşıyorum.

Masa evde.
Ev 'sigara içilmez.'
Evet, haksızlık ediyorum.
Herşeyi bırakabilirim.

Arzulamıyorum degil
bilakis, arzulamak için...

Masada çalışırken içtigim bir paket sigara
parka kaçıp yaktıgım ilk sigara eder mi?

Denklik mi arıyorum?
Neden?
Hayat hiç denkleştirilebilir mi?

44

Stay

Now the journey is ending,
the wind is losing heart.
Into your hands it's falling,
a rickety house of cards.

The cards are backed with pictures
displaying all the world.
You've stacked up all the images
and shuffled them with words.

And how profound the playing
that once again begins!
Stay, the card you're drawing
is the only world you'll win.

Ingeborg Bachmann

. . .

Yazmak
bir kumar
değil.

Kaybedecegin
belli.

Ne kadar?

O belli
degil.

. . .

Denemeye degmez miydi?

Ağustos 19, 2006

43

çalışmadan para kazanmak istiyorum
ugraşmadan sevilmek istiyorum

varlıgım varlıgına armagan olmasın.

42

Erkekte cinayet çok yakındadır, tam derinin altındadır, ürperir, arzu gibi gözlerinin kenarındadır, dışarı fırlamak üzeredir. Bir anlamda cinayet, arzunun suretidir: "onu size gösterme" istegidir.
Erkek gözlerinde bunu gördügünüzde kaçmak gerekir. Çogunlukla kalırız. Kadınlar hayatlarının erkegini ararlar, ama o bazen ölümlerinin erkegine benzer, bazen de aynı erkektir.
Camille Laurens - Erkeklerin Arasında

Erkeklerin farkı ne diye düşünen biri. Bu kitabı okumasam da olurdu. Iddialarından biri de erkeklerin intiharda daha başarılı oldukları. Okumasam da olurdu.

41

Send us the cure. We got the sickness already...

Sütçü Tevye'nin bu lafını ilk duydugumdan beri çok severim. Nedense bu gece aklıma geldi.

Ağustos 16, 2006

40

sanırım bu yüzden 'ölümsüz'...
bu çocuk hiç ölmeyecek.
3-D

Ağustos 15, 2006

39

Geri dönmek istiyorum.
Ama, geldigim yere degil.

38

Kelimeleri hayalimdeki bir kişiyi etkilemek üzere seçiyorum.
Işe yaramıyorlar.
Hala uzakta.
Anlam da, o da.

37

İki türlü başkaları var:
Tanımadıgım başkaları,
tanıdıgım başkaları.
Başkası yok.

36

Dilimde virüsler dolaşıyor.
Bugünkü ben, benim, benimki virüsü.

Ağustos 10, 2006

35

broken flowers

Ağustos 08, 2006

34

şu eski bavulumu
unutmalıyım bir yerde.
sürgün
onunla gittiğim her yerde.

Ağustos 07, 2006

33

Woolf'un kendine ait bir oda istemesi yerinde belki,
kendi zamanı için.
O odadan ne zaman çıkacak peki kadınlar?
Hiç kadın gezgin gördünüz mü siz?
Ya kadın denizci?
Ne zaman açılacak
kadınlar?

32

Camus'nun sürgünü anlatışını sevdim:

Thus the first thing that plague brought to our town was exile... It was undoubtedly the feeling of exile -that sensation of a void within which never left us, that irrational longing to hark back to the past or else to speed up the march of time, and those keen shafts of memory that stung like fire...
...
Thus, too, they came to know the incorrigible sorrow of all prisoners and exiles, which is to live in company with a memory that serves no purpose...

Ağustos 02, 2006

31

...meaning "terrible child", an enfant terrible is one whose startlingly unconventional behavior, work, or thought embarrasses or disturbs others.

30

"Bugün sana çok sevdigi karısı ölen bir adamı anlatacagım," diye başladı yabancı adam...

"Ölmek istiyor muydu?" diye sordu Gita yabancı adam konuşmasına ara verince.

"Istiyordu Gita. Yaşamaktan başka birşey istiyordu. Çevresini her zaman çok kalabalık buluyor, yalnız olmak istiyordu.. Evet, istiyordu ya. Genç bir kızken, senin gibi yalnız degildi; evlendiginde ise yalnız kaldıgını biliyordu; ama o yalnız olmak ve bunu bilmemek istiyordu."

"Kocası iyi biri degil miydi?"

"Iyiydi Gita; çünkü kadını seviyordu, kadın da onu seviyordu, evet Gita, yine de birbirlerine dokunmuyorlardı. Insanlar birbirlerinden öyle uzaktırlar ki; birbirlerini sevenlere gelince, asıl onlar birbirlerine çok uzak.. Kendilerine ait ne varsa birbirlerine atarlar ve yakalamazlar; aralarında öylece kalır bunlar...

Rilke, Mezarcı (1901)

Ağustos 01, 2006

29

sapık bile olamıyor insan
bilemezken
ne yöne saptıgını.

28

Bugün kiralık bir odaya daha baktım.
Tek istedigim bir pencereydi.
Önünde bir agaç, yol ya da insanlar.
Bir de yazmak için masa.
Seç birinden birini bakalım.
Ne çok şey istiyorum, ne yapacagım!
Kolaysa çık işin içinden bakalım.

27

Gece.
Bir defterimin ismini 'gece defteri' koymuştum. O sıralarda Tavandaki Kukla'yı okuyordum. Baş karakterin de defterine aynı ismi verdigini görünce birlikte birşey keşfederiz diye düşünmüştüm. O intikamcı bir kadındı.

Daha hiç intikam almadım. Tadı güzelmiş diye duydum; ama varamadım.

Ben şaşırmayı severim. Şaşırtmayı da. Ama zor oldu artık insanlar. Bilmedikleri şey yok.

Kadınların nasıl oldugunu anlatıyor adamlar; ve adamları adımlıyor kadınlar. Bu şöyle bir bilinç: yolda duran taşa vurmadan önce onu ayagında ve düşecegi yerde hissedersin.
Daha vurmadan "tak!" eder.

Sabahlarken sık sık kahve, çay içerim. Bardakta unuturum, sogur. Soguk çayı da, kahveyi de severim. Agzıma soguk kahve dökülmesini beklerken, sütten yaglanıp yumuşamış koyu kokunun damagımda genişlemesine hazırlanmışken, bir bakarım hafif, sulu birşey! Çaymış. Dedim ya, unuturum bardagı.

Degişik bir histir o. Kötü birşey olmuşçasına irkilir insan. Agzı, agza alınmayacak birşeyle buluşmuş gibi tükürmek ister. Mutlaka bir 'ah' ya da 'oh' gelir arkasından. Olmadı yüzünü büzer. Alt tarafı bardaga çay koydugunu unutmuş, eski zamanlardan kırk yıllık hatırı kalma bir kahveyi yudumluyordur oysa.

Şaşkınlık.

Beklediginin yerine şaşkınlık girdi kapıdan. Öyle ki, hoşgeldin mi demeli; kapı dışarı mı etmeli... onu bile şaşırdın.

Taşa vurdun ya, "löp"etti.

Taşa vurdun ama,
löp etti.