Aralık 13, 2013

410

"Korku bulaşıcıdır. Toplumsal kimliği kemiren bu hastalık bir Osmanlı genetiği olarak Cumhuriyet'e geçmiştir. Hekimin reçetesi daima korku dozunu artırmak, diğer yandan kalabalığa dönüştürdüğü toplumun oyun alanını genişletmektir. 'Kamusal yalan' sahnesine çıkarılan herkes, bürokratlar, aydınlar, sıradan insanlar, 'mış gibi yapmak' rolü için birbiriyle yarışırlar. Uğrunda her şeyin göze alındığı bu sahte rol, aslında suç işleme özgürlüğünü iktidardan talep etmek anlamına gelir. İktidar bu konuda hoşgörülüdür; bize küçük günahlarımızın toplamından ibaret armağanlar verir. Bu yücelik karşısında mahcubiyetimiz artar ve daima başımız eğik bir halde yaşarız."
Oğuz Atay

Şubat 17, 2013

409

And then I asked him with my eyes to ask again yes and then he asked me would I yes and his heart was going like mad and yes I said yes I will yes.
James Joyce.

Şubat 12, 2013

Şubat 11, 2013

407

Araya zaman girer. Sonra, sanki Tarantino'dan bir sahneyi oynarmış gibi önünden geçiverir, ‛ha’ dersin, önündeki notlarla ilgilenmeye devam ederek. İçin tersini söyler  ‛ah’. Arkasından bakarsın, kağıttaki her kelime ah olmuş. 

Kaldır başını bir bak be! 

Geçişirken yakalarsın iç çekişi kadar bir şeyi. Ne büyüktür o şey.

Saçları, burnu, adımlayan bacakları, gözleri, gözlerinin parıltısı, ağzını açsa çıkacak sesi, kolları, sımsıkı yumruğunun içinde tuttuğu lacivert çantanın dikişli sapı, son gördüğünden bu yana uzamış sakalları, baktığını gören teğet kaçan bakışları, hatta çantanın ağzından yarım uzamış raket bile sığar o iç çekişe.

Ah içim, ah çekemem.

An geçip de, gözünde iyice büyümeden önce anlamazsın ne gördün. Anladığında artık kalmamıştır gördüğün. Al sana bir kördüğüm.

Görmekle anlamak aynı âna sığsalardı, dünya daha yavaş dönerdi. Acele etmezdik o zaman. Birazdan anlamaya çabalayacağımız için görmenin yarım kalacağından tedirgin bakmazdık.

Gördüğümü anlamaya çalışırken körüm.

Aklımdaki görüntü hep geçmiş.

Çorba Blanchot kokuyor. Uzak akrabam olur. Başa saralım.

Saatin bir ânı içinde dünyayı gördüm. İki dalın arasında defalarca gidip gelerek örmüştüm o dünyayı hayalimde. İlk defa karşımdaydı. Ne acelem vardı anlamadım...

Telaşla bakmak, uzun uzun görmek bizimkisi.