Aralık 26, 2006

165

"çok susadım,
biraz yagmur yagsa" dedi
yagmadı.
"çok üşüdüm,
biraz güneş açsa" dedi
açmadı.
"burası çok sessiz,
bari bir kuş ötse" diledi
ötmedi
o gün, bütün evren onu terk etti
geri gelmedi.

164

'O'
eye
ayn

gøz
göz

aynı şey.

Aralık 11, 2006

162

Gün gelipte
Cehenneme gittigimizde
Muhteşem iblisler olacagız
Ben, kanatlarımı arşa kadar açıp
Gögsümdeki dikenleri vuracagım üstüne
Sen, avurtlarından fışkıran dişlerini
geçireceksin çatırdatarak kabuklarıma

Kin boşaltacagız

O kadar nefret edecegiz ki birbirimizden
Ateş olacagız

Sicim sicim yarıklarından akıp,
dolanacak kokuşmuş organlarımız

Lanet olacagız

Tırnaklarımı bogazına dayayıp sıkacagım
Gögsüm patlayana kadar
Taş üzerinde taş kalmayacak
Haykırdıgında
Cehennem susacak

Kor olacagız

Aralık 09, 2006

161

Silent Angel'ı okuduktan sonra 2. Dünya Savaşı'nı düşünüyordum. Kaç milyon kişinin öldügünü hatırlamaya çalışırken buldum kendimi. 60 milyonmuş. Ama, konu o degil. Benim gibi, ceketin kalaba kumaşıyla ilgilenmiyor Böll, hazine astarında saklı.

Ölen çok ama onlar nasılsa dibe vuranlar. Dibe vuramayanlar: Sag kalanlar.

Savaşın ölçüm birimi maddi kayıplar: Beş şehir, oniki köprü, yüzbin insan. Kalanlar nasıl olsa vardı. Onlar kayıp degil... Kazanç mı?

Savaştan dönen bir adam var. Döndügü yer yok.
Açlık var. Ekmek yok.
Onu evine alan bir kadın var, 'ev ' yok.
Birgün özenip, ortalıgı temizlemek istiyor. Molozları kaldırıp, birikmiş kül ve alçı tabakasını sildikçe altından lekeli, kapkara döşeme çıkıyor. Kovalarca su taşıyıp, kan ter içinde kalan kadın, eskisinden de pis görünen evin ortasında bir ibrikle su ısıtıp, kendini temizlemeye girişiyor.

Adam evlenmek istiyor kadınla. Hiç tanımıyor, ama seviyor. "Mutsuz olacagız" diyor. Kadın hevesli degildi, ama tanıdıkça dürüst buldu adamı. Kabul ediyor: "Öyle, mutsuz olacagız."

Sadece iki nesil geçti üzerinden. Torunları olmalı bugün, belki torunlarının çocukları. Onlar hatırlamıyorlar neden mutsuz olduklarını.

Ne yani, kaşı gözü benzeyecekte, yüregi benzemeyecek miydi?

. . . . .

güneşli günde dogdum ben
kara trenin düdügüyle
kıçıma şaplagı yiyince
kalktı vagonlar

insan doluydu, kemik doluydu
annanem üşüyordu
dedem karneyle aldıgı ekmegi
sekize bölüyordu

evvel zaman içinde
kalbur saman içinde

160

Why your tongue gets surprised
to find that in my mouth there's teeth?

Aralık 06, 2006

159

reverse graffiti

Aralık 01, 2006

158

I'm Nobody! Who are you?
Are you—Nobody—Too?
Then there's a pair of us!
Don't tell! they'd advertise—you know!

How dreary—to be—Somebody!
How public—like a Frog—
To tell one's name—the livelong June—
To an admiring Bog!
Emily Dickinson

157

... a pleasure burdened with the obligation to substitute for other pleasures will soon become too wearisome a pleasure...
(Kundera, LL)

156

... There exists a certain external shapeliness in a woman, which small-town taste mistakenly considers beauty. And, then there exists the genuine erotic beauty of a woman. Of course, it is not small matter to recognize this at a mere glance. It is an art.
(Kundera, LL)