Aralık 09, 2006

161

Silent Angel'ı okuduktan sonra 2. Dünya Savaşı'nı düşünüyordum. Kaç milyon kişinin öldügünü hatırlamaya çalışırken buldum kendimi. 60 milyonmuş. Ama, konu o degil. Benim gibi, ceketin kalaba kumaşıyla ilgilenmiyor Böll, hazine astarında saklı.

Ölen çok ama onlar nasılsa dibe vuranlar. Dibe vuramayanlar: Sag kalanlar.

Savaşın ölçüm birimi maddi kayıplar: Beş şehir, oniki köprü, yüzbin insan. Kalanlar nasıl olsa vardı. Onlar kayıp degil... Kazanç mı?

Savaştan dönen bir adam var. Döndügü yer yok.
Açlık var. Ekmek yok.
Onu evine alan bir kadın var, 'ev ' yok.
Birgün özenip, ortalıgı temizlemek istiyor. Molozları kaldırıp, birikmiş kül ve alçı tabakasını sildikçe altından lekeli, kapkara döşeme çıkıyor. Kovalarca su taşıyıp, kan ter içinde kalan kadın, eskisinden de pis görünen evin ortasında bir ibrikle su ısıtıp, kendini temizlemeye girişiyor.

Adam evlenmek istiyor kadınla. Hiç tanımıyor, ama seviyor. "Mutsuz olacagız" diyor. Kadın hevesli degildi, ama tanıdıkça dürüst buldu adamı. Kabul ediyor: "Öyle, mutsuz olacagız."

Sadece iki nesil geçti üzerinden. Torunları olmalı bugün, belki torunlarının çocukları. Onlar hatırlamıyorlar neden mutsuz olduklarını.

Ne yani, kaşı gözü benzeyecekte, yüregi benzemeyecek miydi?

. . . . .

güneşli günde dogdum ben
kara trenin düdügüyle
kıçıma şaplagı yiyince
kalktı vagonlar

insan doluydu, kemik doluydu
annanem üşüyordu
dedem karneyle aldıgı ekmegi
sekize bölüyordu

evvel zaman içinde
kalbur saman içinde