Mayıs 28, 2008

342

Mayıs 09, 2008

341

Geniş bahçede bir agaca dayadım sırtımı.
Rüzgar esti, üzerime sarı çiçekleri indi.
-Hoşgeldin. -Hoşbulduk.

Yanımda trene binerken aldıgım kahve bile var. Sogudu ama hava ılık.

Agacın kökleri herhalde on metre yayılmış. Yer yer topragın üzerinde, kalın, nasır gibiler. Kovuguna koltuga kurulur gibi sıgdım. Ne kadar burada oturabilirim? Bilmem.
Burada zaman yok ki...

Zaman yok, ve zamanla hesaplaşıyorum. Geçen yıl bu zamanlar? Nereden nereye geldim? Bir yere vardım mı, yoksa hala yolda mıyım?

Karşımda kızıl bir kuş duruyor. Aklımda yine aynı soru.

'Ne zaman eve dönecegim ben?'

Kuş hazırcevap: 'Evindesin...'

'Peki, evde de evimi bulabilecek miyim?'

'Kapıyı bul'... 'Evin hep yerli yerinde. Kapıyı bul yeter.'

Ah! Gördüm kapıyı! Şimdi, şu anda ardına kadar açık.

Evimdeyim...
Başka bir yere gitmek istemedigim yerde, saatteyim...