Kasım 10, 2011

404

Now I knew what those who spend their lives searching are looking for. They must have seen the emptiness, and for the rest of their lives they had been struggling to repeat that experience. Now I understood why Jesus found it necessary to contradict himself every third sentence, and why Buddha had to resort to miracles, and Mohammed needed to intimidate and Meister Eckhart to insist that his own personal isolation should become common to us all. All of them had beheld the emptiness and longed to return to it.

The great systems which inform the world about truth and life invariably claim to be absolutely truthful and well balanced. In reality they are quaking bridges built out of yearning. All this I saw and it made me pure and clear as quartz.

Peter Høeg, “Reflection of a Young Man in Balance,” Tales of the Night.

Temmuz 24, 2011

403

...Kadın ya da düpedüz vajina, grup estetiğinde merkezi bir konumda yer aldığına göre, o halde, belli bir derinliğe açılan bu cinsel organ yaşam savaşına çağrıyı simgeliyordu –ereksiyon ise şiirsel eylemden farksızdı; çünkü şiirsel eylemde dil dikleşip sertleşiyordu.

Michel del Castillo, Şairin Ölümü.

Temmuz 19, 2011

402

zaman sen nasıl bir şeysin
sevdiğim adam benden genç
gözümün içine bakıyor
hiç gitmediğimiz bir lokantada
yeni traş olmuş besbelli
kaşı, derisi, çatırtılı sesi
üzerinde uzun kollu mavi gömleği
fotoğrafta yepyeni.

Temmuz 09, 2011

401

İskemlelerden özellikle korkuyorum, çünkü biçimleri bir insan yokluğunu çağrıştırıyor.

Émile Ajar, Yalan-Roman.

400

Kendimden kaçmak için her yolu denedim. Hattâ Svahili dilini öğrenmeye bile kalktım, bu dilin her şeye karşın bana çok uzak kalacağını düşünerek. Çalıştım, çok uğraştım; ama boşuna, Svahili dilinde bile kendimi anlıyordum, ait oluş yakamı bırakmıyordu.

Bunun üzerine Macarca-Fince’yi denedim. Cahors’da Macarca-Fince bilen birine rastlamayacağımdan, böylece de kendi kendimle burun buruna geleyeceğimden emindim. Ama kendimi güvenlikte hissetmiyordum; Lot Bölgesi'nde bile Macarca-Fince bilen birilerinin bulunabileceği düşüncesi beni tedirgin ediyordu. Bu dili bilenler bir tek biz olacağımızdan, duygulanıp birbirimizin kollarına atılmamız ve açık yüreklilikle konuşmamız tehlikesi vardı. Karşılıklı suçüstüler açığa vurulacaktı, ondan sonra da gelsin posta arabası saldırısı. “Posta arabası” diyorum, çünkü konumuzla hiç ilgisi yok, bu da kaçırılmaması gereken bir fırsat. Konuyla ilgili olmayı kesinlikle istemiyorum.

Bu arada da, beni anlamayacak ve benim de anlamayacağım birini anlamaya devam ediyorum, korkunç bir kardeşlik ihtiyacı içindeyim.

...

...Ama uçaktan inişimde çıkan kavgaya, benim dışımdaki koşullar neden oldu. Size daha önce söylemiştim –belki de söylememiştim, nasılsa aynı kapıya çıkar– bana bütünüyle yabancı olan bir dil yaratmak amacıyla dilbilim eğitimi gördüm ben. Böylece bunalım kaynaklarından, tuzak sözcüklerden, iç ve dış saldırılardan, üstelik destekleyici kanıtlardan uzak, güvenlik içinde düşünebilecektim.

Sıkı gözetim yüzünden beceremedim. Beyin çok iyi bilir ki, geçmişte benzeri olmayan, ilgisiz bir dil yaratmayı başarabilseydik, kişiliğimizin saçma yanı kalmazdı. İşte bu nedenle bunalım kaynakları, özel olarak tasarlanmış, kendimizi yokluk, olanaksız ve karikatür konumunda tutacak beynimizle donatmıştır bizi.

Böylece yeni bir dil yaratmaktan vazgeçip kendimi umutlandırmak için doğumöncesi bazı kekelemelerden oluşmuş Macarca-Fince'yi öğrenmekle yetindim. Havaalanında kendimi Danimarka diliyle çevrelenmiş gördüğümde hemen Air-France masasının üzerine fırlayıp aramızda kardeşçe anlamazlık ve iletişimsizlik ilişkileri kurmak amacıyla orada bulunanlara Macarca-Fince dilinde seslendim.

Halkların ve insanların birbirlerini anlamadıkları için dalaştıklarını düşünmek doğru değildir. Birbirlerini anladıkları için dalaşırlar.

Olay da böyle çıktı.

Anlaşıldım.

Neler olduğunu size açıklamaya gücüm yetmez. Danimarkalılar'a çektiğim söylevin Macarca-Fince dilinde olduğu konusunda sizi temin edebilirim, ruhumla ve vicdanımla. Danimarkalılar'ın Macarca-Fince bilmediğini herkes bilir. Buna karşılık derhal anlaşıldım ve size söylediğim gibi, anlayış olduğu anda anlayışsızlık, öfke, şiddet, hakaret ve kavga da olur. Aynasızlar çıkageldiler; beni, bağıra çağıra Macarca-Fince konuştuğum Air-France masasının tepesinden indirmeye çalıştılar, kendimi savundum. Macoute Dayı araya girdi, ambülans çağırdılar ve itiraf etmeliyim ki artık anlaşılmama umudum kalmadığı ve böylece benzerlerime, kardeşlerime olan duygularımı anlatamayacağım için çok öfkelendim ve sağa sola birkaç yumruk savurdum, çünkü şiddetten korktuğum kadar hiçbir şeyden korkmam. Hastabakıcıları görür görmez de yardım geleceğini anladım. Bu durumda normal olduğunuzu kanıtlamanın tek yolu biriyle dalaşmaktır.

Émile Ajar, Yalan-Roman

Mayıs 22, 2011

399

giriş, gelişme, sökük olarak kaldı tüm çabalarım. ne çok sitede hesap açtırmışım. bir unutursam şifreleri. güzel olur. kafama inecek bir oduna bakar özgürlük. oh ne ferah. şifresiz, hesapsız. analog, bağımsız.

dijital kirliliğim bu gecenin derdi. nereden geldiyse bu ortalığı toplama takıntısı. derli toplu insanlara özenip plastik dosyalar alırım bazen. ayrıca son derecede derli topluyumdur. sorun, yeteri kadar derli toplu olamamam.

yazmaya başlayınca özlemeye de başlıyor insan.

moliere şöyle öğütlüyordu: "hani o içinden, derinden gelen büyük yazma tutkusu var ya; hani müthiş bir şevkle, istekle yazmak aşkı... işte, o istek belirdiğinde rica ederim diren."

yazmak isteyenlere verilecek en güzel öğüt budur.

kelimeler çok sigara içiyorlar hem.

web'de tam olarak ne yaptığımızı anlayamadım. herkes gelmiş diye ben de geldim. amacım herkesten farklı olduğumu göstermek. bunun için herkesin bir araya gelmesi lazımdı.

nosce te ipsum.

elbette.

ne güzel sarıldı bugün bana bir adam. kucağımda kedi vardı. ona iğne yaptı. ama sarıldık gibi geldi bana. kediye sordum, kendi derdindeymiş, görmemiş. sarıldı işte bana bugün ne güzel bir adam.

bunun üzerine bir de güzel uyurum ki.