Kasım 28, 2006

155

PEMBE KALEM
YALAN KELAM

154

delilik çok ikna edici bir şeydir
siz, siz olun
karşıdan karşıya geçerken
önce sola,
sonra dağa...
bakınız
bir fırsat daha geçti

Kasım 27, 2006

153

dünyadaki en güçlü motorla,
en yavaş giden?
k i l i t l e n m e d e n ö n c e k i u z a y k a p s ü l ü

152

başkalarının
öyle de mutlu
oldugunu
anlamamak

kendi
gerçekliginde
kapalı kalmak

Kasım 25, 2006

151

Kasım 24, 2006

150

Geçen gece geç
eve yürürken
yagmur yagıyordu
trafik ışıgı durdurdu
sis vardı, lambalar sızıyordu
eve yaklaşmıştım
ev sıcaktı

ve hep durmak istedim
'şimdi'yi istedim
'şimdi' geçip gitmese
'şimdi' cebime girse
'şimdi' yapışsa tencerenin dibine
kazı kazı bitmese.

'şimdi arkeolojisi' kursam.

'şimdi'yi hep istedim
istemesine de...
olmadı malum.

şimdi buldum ama:
'şimdi' nasıl saklanır?
Tekrarla.

149

Cennette gün hep aynı geçer
Sıkıcı oldugunu düşünürdüm
Birden buldum.
Peki, birden olmadı,
düşündüm.
"Mutluluk tekrardadır."
Her gün aynı şeyi yapmak sıkıcı degil.
Her gün sevdigin şeyi tekrarlamak
mutlulugun ta kendisi.

Yanlış yere bakıyoruz.
Farklı olana veriyoruz dikkatimizi.
Oysa, tekrarlara bakmalı, aynı aynı aynı olan.
Çerçeveyi yanlış yere kurmuşuz.

Asıl tekrar bozuldugu zaman mutsuz olmuyor muyuz?

Sürekli yinelenen şeyleri bozmak için ögrenilmiş bir arzu var.
belki ısrar etmek gerek
yine aynısını yapacagım, seviyorum. yine yine yine.

Mutluluk orada.

Bir adam gördüm bugün
benzer desenlerden yüzlerce yapmış
tükenmez kalemle.
Baktım baktım.
Nedir onu ikna eden?
Nedir beni bir iki tane yaptıktan sonra yıldıran?

Sonra bir kadın hatırladım, çok yaşlı.
"Her akşam çayımızı alır, dışarıyı seyrederek bu koltukta otururduk"
diye anlatıyor kocasını.
"Her gün mü?" diye soruyorlar.
"Evet, her gün. Çok mutlu olurduk."
"Mutluluk bu mu?
"Evet" diyor, "Mutluluk budur."

Mutluluk çay, kanepe, manzara, bir dost
ama daha çok sevdigin şeyi tekrar etmekte.
Her gün.

Şimdi anladım,
o adam yüzlerce degil, binlercesini yapar o desenlerin.
Çizmeyi seviyor, ve tekrarlıyor.
Mutlu bir adam.

Belki de çok basit.
Sevdigin küçük bir şeyi
yinele.
Sudaki dalga gibi.

148*

Dedigim gibi:
Geceyarısı olması hiç fark etmez.
Havanın ılık,
rüzgarın meyilli,
topragın buharlı olması
fark etmez.
Istediklerini oldurtacak her neyse
saklanır,
bir türlü çıkıp gelmez.

Istediklerini
neden aslında istemedigini
düşünürsün.

Zorlasan da
kendini çözmeye isteksizsin.

Ve geceyarısı olması hiç fark etmez.
Ister hava ılık, rüzgar meyilli,
müzik yola koyulmuş,
son sigaranı içmiş olasın
yerinde beklersin.

O zaman bahanelerden ördügün sepetin içinde
bir olası düş bahçesine taşır nehir seni.

Orada kendini peygamber zannedersin.

Kasım 23, 2006

147

he he kod ögrendim azıcık. ama çalıştıramadım.
beceremeyince ögrenmemiş sayılmayız
kanıt lazımsa:
yoruldum.
daha iyi kanıt mı olur. hah!

ready-made kodla çözülüyor ama
ses kalitesi kötü.

fekatt, en azından kendi data-base'imi kullanabiliyorum!
en kıro şarkıları koyabilirim.
aman ne heyecanlı.

145

Evet, listemi yaptım.

Toplam iki sahne var. Iki filmden iki sahne.
Ve onlarda asılı duran iki şey.
Ney?

Bilsem liste yapmazdım herhalde.

Onlara denk bir şey yakalasam,
hayatta daha ne isterdim?
Dogru düzgün bir kahvaltı gevregi?
Olabilir.
Çünkü, dogru düzgün bir kahvaltı gevreginiz varsa,
süt gerekmez.
Çünkü süt sevmiyorum.
Çünkü süt inek kokuyor.
Inek kötü kokmuyor.
Meme kokuyor. Tatlı.
Agzıma meme koymak istemiyorum
sanıyorum.
ve
sayıyorum:
bir:
Kubrick, Eyes Wide Shut
Parti'deki banyo sahnesi.
Kız: Çırılçıplak.
Overdose. Burnundan kan akar.
Doktor: Genç, yakışıklı. Fazla giyimli. Smokin.
Muayene eder.

iki:
N. Bilge Ceylan, Uzak
Tuzaga yapışmış fare, başında iki koca adam.
Fare kıskıvrak can çekişmekte. Çözüm:
-"Kagıdıyla topla, koy torbaya at!"
-"Canlı canlı mı?"
Canlı canlı çöpe. Kediler birikir.
Belli ki yiyecekler.
Canlı canlı mı?
Patlat torbayı duvara. Ez.
Günah. Öldür.


bunların ikisinin de altında
ete karşı suçluluk

Kasım 22, 2006

144

Hep heyecanla bekler kediler
bekledikleri zaman.

Antenleri öyle uzar ki,
zannedersin beklediginin omzuna degecek
şakacıktan.

Kasım 21, 2006

143

Kızın çeyizinden bir StarWars karesi çıktı.
Yanında iki dirhem bir çekirdek deNiro afişi.

Kasım 18, 2006

141

... he said, "I'm sad. We'll often be sad."
She drew the glass to herself and drank with him.
"Really," she said, "I'm afraid."
Heinrich Böll, Silent Angel

Kasım 17, 2006

140

Az önce kapının önünde, sigaram bitmiş içeri giriyorken, karanlıkta bana dogru yürüdü. Birkaç bin yıllık sürede, aramızdaki mesafeyi antik biyoloji bilgimle çarpıp, yagan yagmura bölerek gelenin bir sincap olmadıgını fark ettim. Şimşek hızıyla bir kedi, veyahut şirin bir domuz yavrusu olma ihtimalini hesapladım, sıfır çıktı.

Boynumun sag tarafına kramp girdi.

Bana yürümeye devam ettiginde, ayaklarımı yere vurup, 'hiştt'ledim. Sesle hareket işe yaradı. Telaşla arkasını dönüp, hayatımda gördügüm en büyük sıçan poposunu iki yana sallayarak yürüdü gitti. Elimdeki tek delil olan uzun, yaglı kuyruguyla, yuvarlak, koca poposu arasında bir an gidip geldim. Igrenç mi bulsam, komik mi? Karar vermeye fırsat olmadı. Bir baktım agzım açılmış 'AMAN ALLAAAAM' diyor.

'Büyük' degil, 'dev'.

Yapısı domuz gibi şişkin, patladı patlayacak.
Boyutlar besili bir erkek kedi.

Yok, olamaz böyle bir şey! Nerden, nasıl beslenmiş bu? Ve o koca gövdesiyle gündüzleri nerede saklanıyor ki?

Demek ki, birgün bir uzaylı görürsem böyle olacak.

Sersemledim.
Canım koşarak kaçmak istiyor ama nöronlardan 'faydası olmayacagı' yönünde duyumlar geliyor.

Hani o şehir efsaneleri... 'kedi büyüklügünde sıçan'... Yok valla efsane degil.

Kasım 16, 2006

139

Kasım 15, 2006

138

These two are amazingly similar to me!
I'm itching and drooling... must find out!

Kasım 13, 2006

137

Bu sabah, havanın en soguk oldugu erken saatte ıslak çimenlerin üzerinden kayarak tepeyi geçtim.

Benden önce bir zaman olduguna inanmak zor. Fakat, tarih merdiven gibi açılıp, üzerine kuruldugunda, insan ismini unutuyor. Her şey tek başına ayaktayken, bir ben yokum; sadece geçmişte varolmuş binlerce aksım.

Ben bu tepenin üzerinden kaç kez indim. Karşıdaki beyaz çatıya kaç sabah baktım. Günün her saatine, her dakikasına açılan tahta kapı. Kuşların tünedigi daldan gelen kahkaha sesleri. Kimlerle konuştum orada? Kaç yüz gördüm? Kaç yüz bana baktı? Neye benzedigini bile bilmedigim atlar koştu arka bahçede. Yüzlercesini ben sürüyordum.

Şu camsız pencerenin önünde kaç kere saçlarımı düzelttim? Her seferinde başka renkteydiler. Rüzgara takılan eşarplar gibi. Her seferinde başka bir el uzattı geri.

Kaç el dokundu bana? Ismimi kaç erkek söyledi? Seyrettigim şu yoldan, hepsi aynı kandan kaç erkek gitti? Kaç kere arkama döndüm geri bakmak için. Kaçı geri geldi. Kaçı benden önce öldü.
Ya ben... Kaç kere öldüm? Günün hangi saatinde, hangi mevsimde? Bu tepenin her adımında mezarlarım dikili. Yukarıdaki üç büyük taştan biri de benim.

Tarih benden başka bir şey degil.

136

Venedik'e gittim
Amsterdam'a
ve Londra'ya
Graz'a ve Gent'a
Paris'e, Kıbrıs'a
ve Istanbul'a.
California'ya, Kahire'ye
New York'a, Iskenderiye'ye
ve Meksika'ya, Cozumel'le Grand Cayman'a
Ürdün'e ve Şam'a ve Buffalo'ya...

en çok Mısır'ı özlerim
öyleyse neden hala Batı'ya giderim?

yoksa evi en çok Mısır'da mı özledim?
fakat, ya o Philae'ye giden vapur?
Nil'de gece
tül gibi salınan rüzgarın içinde...

yoksa, evi degil de,
yolculugu mu özlerim?

yoksa, ev dedigim...

Kasım 11, 2006

135

Kasım 07, 2006

134

VMAT2
Çekirdegi bulmuşlar.
Neyin açıp kapattıgını da bulacaklar.
on/off

[Demystify]
Gizem yok artık

Sonuncu savaşı,
kötünün kazanacagını biliyorum.
Hem onlar en güvendiklerim.

Olsun.
'Looser' denir adına.
Bile bile
kaybedenlerdenim.

Ama, bir bakmışım:
'papagan fıstık demiş',
ve ben cücelerden cüceyim.

133

DİKTİM.

Kasım 03, 2006

132

... Everything could be won, earned, acquired. He struck his fist on the arm of the chair. A man is not born strong, weak, or decisive. He becomes strong, he becomes lucid. Fate is not in a man but around him. Then he realized he was crying. A strange weakness, a kind of cowardice born of his sickness gave way to tears, to childishness. His hands were cold, his heart filled with immense disgust. He thought of his nails, and under his collarbone he pressed tumors that seemed enormous. Outside, all that beauty was spread upon the face of the world. He did not want to abandon his thirst for life, his jealousy of life...
Camus, A Happy Death

131



eski şarkı.
ilk dinlediginde kaset çaların pili bitiyor sanmış
russell crowe.
eskiden 'devri düşük' müzik türü vardı.
bir arkadaşımın ablası,
arabaya koydugu teybin kasetini degiştirirken
kaza yapmıştı.
ben de pilli teypten dinlerdim. neden?
walkman'im yoktu.

omzunda teyple gezilen
breyk-dans zamanı'nı
gözlerimle gördüm.
müteşekkirim.

130

Kasım 01, 2006

128

Jia said: "There's either history...
or mystery..."
She was sweeping the leaves
falling everyday anew.
Yes Jia,
"Carpe diem."