Kasım 13, 2006

137

Bu sabah, havanın en soguk oldugu erken saatte ıslak çimenlerin üzerinden kayarak tepeyi geçtim.

Benden önce bir zaman olduguna inanmak zor. Fakat, tarih merdiven gibi açılıp, üzerine kuruldugunda, insan ismini unutuyor. Her şey tek başına ayaktayken, bir ben yokum; sadece geçmişte varolmuş binlerce aksım.

Ben bu tepenin üzerinden kaç kez indim. Karşıdaki beyaz çatıya kaç sabah baktım. Günün her saatine, her dakikasına açılan tahta kapı. Kuşların tünedigi daldan gelen kahkaha sesleri. Kimlerle konuştum orada? Kaç yüz gördüm? Kaç yüz bana baktı? Neye benzedigini bile bilmedigim atlar koştu arka bahçede. Yüzlercesini ben sürüyordum.

Şu camsız pencerenin önünde kaç kere saçlarımı düzelttim? Her seferinde başka renkteydiler. Rüzgara takılan eşarplar gibi. Her seferinde başka bir el uzattı geri.

Kaç el dokundu bana? Ismimi kaç erkek söyledi? Seyrettigim şu yoldan, hepsi aynı kandan kaç erkek gitti? Kaç kere arkama döndüm geri bakmak için. Kaçı geri geldi. Kaçı benden önce öldü.
Ya ben... Kaç kere öldüm? Günün hangi saatinde, hangi mevsimde? Bu tepenin her adımında mezarlarım dikili. Yukarıdaki üç büyük taştan biri de benim.

Tarih benden başka bir şey degil.