Temmuz 30, 2007

294

... if the storytellers are gone, the world will loose its childhood.

293

Adı Augusto. Evlendik Musil Park'ında, şahit güvercinler vardı yanımızda.

Adımı sordu, Oz dedim, uzatmadım. Aurelia'ya benzetti.
"Aura, Aura," dedi gökyüzünü göstererek.

Bulutlara baktım. Işıga baktım. Tam o sırada, agaçların kubbesini ördügü kovugumuzun önünden güvercinler havalandı. Tek siluetlerini gördüm. Suya düşer gibi göge döküldüler; güneş onları turuncuya sarıp, yuttu.

Işaret etti: "Ne görüyorsun?"
"Hava?"
"Gökyüzü" dedi. "Mavi gökyüzü –Aurelia!"
Kuşlara seslendi: "Gelin! Karımla tanışın! Mavi gökyüzünün kraliçesiyle!" [reine]

Ispanyolca konuşuyordu. Anladım her nasılsa...

Kuşları göstererek "Onlar, seni seviyorlar" dedi. "Neden biliyor musun?"

"Onlar kuş" dedim, "Herkesi severler."

"Hayır," dedi. "Çünkü sen çok güzelsin."

Iyice yaklaşıp teşekkür ettim. Kulakları iyi duymuyordu.

"Teşekkür etme," dedi kızarak. "Güzel olmayı sen istemedin ki... Gökyüzünü gösterdi, "... blue sky..."

292

Panic of seeing
worn-out billiard cues
resting aside
Panic of seeing
nice people
doing passe music
Panic of seeing
women
drinking for a sake
Panic of seeing
a man
crying in public
Panic of loosing it
Panic of
not being able to

291

Karakedinin 13. yavrusu
şans bu ya, kara degilmiş!
Uykusuzluk, şans bu ya,
bu gece güneşli demekmiş.

290

... homicidal egoist, a being totally involved with his self-image...

...sorcerers had unmasked self-importance and found that it is self-pity masquerading...

"self-pity" is the real enemy and the source of man's misery. Without a degree of pity to himself, man could not afford to be as self-important as he is.

..sorcery is a journey of return. We return vistorious to the spirit, having descended into hell. And, from hell we bring trophies. Understanding is one of our trophies.

(Casteneda, Silent Knowledge)

289

Bu yazdıklarımı silmek isterim daha yazmadan. Çingene bir gündü. Bayramdı, kalabalıktı, pazar kurulmuş, bezirganlar nefesleri açılsın diye iki maşrapa balık yagı yutmuştu...
Bayram geldi mi, kim var kim yok çarşıya iner; güzeli çirkinden, yanlışı dogrudan ayıramazsın. Hayat usturuplu akmaz, azar böyle günlerde.

Canım sıkılmıyor, güneş var. Dün denizi kokladım doya doya. Kumlarda oturdum. Doyamadım hatta.

Güldük on kere, onbeş kere. Kızıp, yakmadı güneş. Sevdi, ısıttı. Rüzgar ılıktı. Öyle bir gündü. Ne güzel gündü.

Eve gece vardım. Duş. Derken, Rob, odasının tavanında açılmış deligi gösterdi. Mutfaktan tencere bulduk, suyun altına koymak için. Ona, 'boşver, sen de kendine yeni bir oda bul. Burada oturulur mu?" dedim. Herhalde sahiden iyiligini istedim. Yoksa, ögüt vermeyi bıraktım insanlara.

Ögüt vermeyi bırakınca insanları da bırakıyorsun biraz. Fakat, en fenası, teselli etmeyi bırakmak. O zaman kayboluyor o insan. Hiç varolmamış gibi.

Regency Period'u sordu, dilim döndügünce anlattım. 'Gerçeklik' bir din olsaydı, başpapazlarından olurdum. Gönüllü olmazdım ama; kilisenin bahçesinde bulmuş, büyütmüş olurlardı belki.

Sabah delik iyice büyümüştü. Ortalıgı bir de pis koku sarmıştı. Rob, düşen parçaların sesiyle uyanmış; uyku mahmuru Jia'yı arıyordu.

Sesleri takip edip, üst kata çıktım. Yukarısı orta yagışlı, bir üst katta gök gürlüyor. Kapıdan Jia'nın sesi geldi.

Konuşurlarken merdiven yanındaki çardaga dayanıyormuş Rob. Kırılıp çökmüş. "Onunla beraber, aşagı düşüyordum" dedi, "Bugün bende bir aksilik var anlaşılan..."

Bilmem, ben fark etmedim. Çok dikkatimi vermedim ona. Umurumda olmadı. Tavanda koca kara bir delik var. Sudan korunmak için yeni yapılan kütüphanesini çöp torbalarıyla kaplamış. Geçer, geçer... Felaket dedigin de, geçer gider...

288

Keşfetmeye değer tek kıta ben miyim?
Kendimde dolaşıp duruyorum.

Temmuz 26, 2007

287

hello new home

Temmuz 22, 2007

286

Non sequitur

Temmuz 10, 2007

285

come a freeman, not his shadow

284

i will let you fuck the cow
if you promise you'll love me more

Temmuz 09, 2007

283

gözünün altında bir kızarıklık var
az biraz da şişmiş
biliyorum, uyurken oldu
yumruk yapıyorsun elini
yanagının altında

banyonun tek lambası yanmış
yüzünü kesme
masada yarım bardagın duruyor
artık ne kalmışsa içinde
gülüyorsun, 'günaydın'
ağzın dolu.

yanıma gelirken hep
sandalyeyi çekecegin andan önce
odadaki tek sandalyenin o oldugunu düşünüyorum
neden hep ben erken uyanıyorum?
bir sabah da
sen baksan camdan ilk.

oturdugunda omzun dayanıyor
ter kokuyorsun bazen
söyleyecek oluyorum ama
unutuyorum, ya da şimdi önemli degil
utanıyorum
her öptüğünde
yatak hala açık.

282

sözümde dururum
gerekmez oysa
bekleyen yok durmamı
gelip, geçiyorum.

Temmuz 08, 2007

281

280

Sevgilim
diyebilir miyim?
Evet, isim takılmasını
ben de sevmiyorum.

Odam yakında...
gelip bir duş almak
ister misin?
O üzerindeki beyaz t-shirt
yakışmış çok

Balkonu var. Bu saatte gölgedir
Sen uyurken,
şehri seyrederim.
Evet, yazarım belki de
Rüya görürsen, anlatır mısın?

279

aptal
göstermeden görmeyendir.

bak,
iyi bak
gözlerini yum da bak
onu da mı ben söyleyecegim.

Temmuz 06, 2007

278

odaya girdigimde Fleetwood Mac çalıyordu:
"Don't stop thinking about tomorrow..."
kulagımda Bachmann'ın 'bugün'ü çınladı
gazozdan bir yudum aldım
müzik ona afilli bir çalım attı
kornerden ofsayta yolladı
boğazım yandı yutarken
güldüm.

Temmuz 05, 2007

277

yes is a pleasant country...

yes is a pleasant country:
if's wintry
(my lovely)
let's open the year

both is the very weather
(not either)
my treasure,
when violets appear

love is a deeper season
than reason;
my sweet one
(and april's where we're)

ee cummings

Temmuz 02, 2007

276

gece gelir
yağmur gelir
soğuk gelir
sıcak gelir
dar gelir
düşük gelir
çağırırsan
taksi de gelir

fikir gelir
istemesen de

çagırasın gelir
illede
gelmeyecekleri

275

nasıl olsa
öyle
nasıl olsa
böyle
nasıl olsa
şöyle böyle