Mayıs 30, 2007

251

Hiçbir seferinde, hiçbir kere.
Boşuna, boş yere, boş zaman:
Uyku zamanı. (O zehirli yeşilleri)
Uyanıkken göremezsin ama rüyada her zaman.
Sarı kahve bardağı, badem liköründe közlenmiş.
Onca iş arasında klavyeye sıkışmış küller, diş arasına kaçmış kırıntılar, tırnak pisliği, saatin üzerinde erimiş ter birikintileri kazınır.
Tüm literatür köşeye sıkışmak üzerine.
Köşeye sıkışmış yaşarsın, köşeye sıkışıp ölürsün.
İlaç içmeyi yine unuttum.
Sifon bozuk, sürekli su akıtıyor.
O suyun sesi nasıl taşıdığına inanamazsın. Yukarı kattaki flütçü neredeyse banyomda. Taşmış küvette uzanıp yattığım beş dakika boyunca, o bol 'ş'li literatürden uzaklaşıp, tüm binanın sesini dinledim:
Yan dairede çıplak ayak taşların üzerinde dolaşan adam, binayı kateden çöp bacasından düşen ıslak torbalar, bir başka dairedeki açık televizyon... Biri pencerelerini açıyor, sokak kapısından giren adam asansörü uyandırdı. Ve yukarıdaki flütçü. Tatil boyunca durmadan çaldı. Acaba gizlice banyoda pratik mi yapıyor? Ona birgün meşhur olsa bile konserlerine gidemeyeceğimi, çünkü kendimi kaybetmemek için sadece CD'den kurutulmuş müzik dinleyebildiğimi söylesem her gece ırzıma geçmeyi bırakır mı? Hem yandakilerin yeni çocuğu oldu. Kadın çocuğu uyutmaya çalışıyor. Uyusunda boğulasın şimdii. Boğulupta, banyoda uyuduğunu sanasın, ninnii.
Hepsi beynime su gibi doldu. Apartmanı su gibi ezberledim. İçinde yüzdüm. Sahibi oldum.
Ben, göbeğinden geçen bol ekşili, orta yosunlu, ıslak bir çöp kanalıyla beslenen yaşlı bir embriyoyum. Her şey burada; yatıp kalktığım su yatağında. Koca binanın nasıl soluk alıp verdiğini duydum. Tüm duvarları ortadan yok ederek beş dakika herkesi çırılçıplak gözetledim. Köşede durmadığım beş dakikada.
Uyku.
Sonra suratıma sıkışmış o hissi kazıyarak yazdım olanı biteni.
Bilemediğim bir eşikten sonrasını hiç geçemedim. Son dakikaya kadar bekledim; 'ama belki de' dedim, 'suda çukur kazmaya çalışıyorum'.
Sudan şeyler işte.
Boşuna, boş yere, boş zaman.