Ekim 08, 2006

102

Üç haftadır tanışıyoruz. Akşamüzeri yakalandım. Uzundu. Kısaca şöyle bir konuşma cereyan etti:

- E-mail'imi aldın mı?
- Hangisini?
- Geçen ya da önceki hafta.
- Aldım.
- Dün de telefonuna mesaj bıraktım?
- Dinlemedim.
- Işimi kaybettim.
- Bu kötü mü?
- Pardon. Anlamadım!
- Nasıl olsa, ayın sonunda ülkene geri dönmüyor musun?
- Evet ama, aniden işime son verdiler. Geldigini göremedim. Şoktayım. Bu benim için bir travma.
- Bir şey olmaz. Ortagımın şirketin parasını çaldıgını ögrendigimde ben de benzer bir travma geçirmiştim. Geçer. Iyi tarafından bak.
- Ayy! Çok üzüldüm! Ne zaman oldu bu?
- Üç yıl önce. Böylece kendime daha çok zaman ayırabildim.
- Evet, ısmarladıgım kutuları teslim alabilmek için evde olabilecegim. Ama bu çok küçük bir şey.
- Hayat dedigin böyle küçük şeyler işte...
- Ay sonuna kadar işte kalsaydım iyi olacaktı. Hindistan'a gidince uzun süre iş bulamayabilirim.
- Neden, nitelikli elemansın.
- Ben en üst kademe programcıyım. En çok sıradan programcı aranıyor. Kendime uygun iş bulmam kolay degil.
- Sıradan programcılık istememenin nedeni ne? Para mı, ünvan mı?
- Ben bir mimarım. Program mimarı. Kıdemliyim... Evet, normal programcılara az para veriyorlar.
(Telefon çaldı)
- Araba kullanabiliyor musun?
- Arabam yok.
- Kullanır mıydın?
- Evet. 20 yıldır.
- Ehliyetin burada geçiyor mu?
- Buradan da aldım.
- Eşyaları evden limana taşımak için şirketler o kadar çok para istiyor ki!
- Kamyon kirala. Kendin götür.
- Evet ama, on yıldır araba kullanmıyorum.
- N'olcak canım. Direksiyona oturdun mu hatırlarsın.
- Yıllardır arabayla yolculuk etmedim. Kuralları bile unuttum. Küçük bir hata, büyük bir bela açabilir başıma.
- Yani sen koskoca program mimarısın ve bir araba kullanamıyor musun? Patronun yerinde olsam, ben de kovardım seni.
- ... Ben aslında bir kamyon kiralayacagım ama o büyük şeyi kullanmak korkutuyor.
- Minibüs kirala.
- Aslında ben kullanacagım, ancak yanımda oturan birisi olursa içim daha rahat edecek. Acaba benimle gelir misin?
- Bunu yapmak istemiyorum.
- Yapacak bir şey yok. Eşyaları ben yükleyecegim, arabayı ben kullanacagım, yanımda birinin destek olması iyi olurdu.
- Buna ihtiyacın yok. Tek başına da halledilir. Hem ben yolları falan da bilmem. Sana bir faydam dokunmaz.
- Ben haritaya bakarım. Yolu tarif etmene gerek yok. Sadece yanımda oturacak biri.
- Arkadaşlarına niye sormuyorsun?
- Onların hepsi 10-4 arası çalışıyorlar.
- Olsun. Arkadaş dedigin böyle zamanda belli olur. Senin için biraz fedakarlık yapsınlar.
- Evet ama, çogu yönetici. Üst düzey sorumlulukları var. Bütün günlerini bana ayıramazlar.
- Yöneticilik gibi çok önemli bir işim yok, fakat inanki benim de zamanım degerli, yapacak bir sürü işim var ve buna zaman ayırmak istemiyorum.
- Pardon öyle demek istemedim. Tek istedigim bir iyilik. Lütfen biraz düşün, zor bir şey degil.
- Düşüneyim de, sen de ısrar etme. Herhangi bir konuda bana ısrar edilmesinden nefret ederim.
- Istersen taşıma şirketiyle anlaşsaydım onlara verecegimin bir kısmını senle paylaşabilirim.
- Bak, şimdi kabalaşıyorsun. Senden para isteyen mi oldu?
- Yok pardon, öyle demek istemedim! (katmerli yalan)
- (Duvarı göstererek) Çizimlerini ne yaptın?
- Dosyaya kaldırdım.
- Her geldigimde onlara bakıyordum ben... bir kedi vardı?
- Ne kedisi? Balık vardı, yılan vardı, kuş vardı.
- Yok yok, kedi de olacaktı. Inceledim ben. Detayları aklımda.
- Sen benim çizimleri mi kopyalıyorsun?
- Onlar çok güzel. Çok begeniyorum ben.
- Sagol (ne deyim ki)
- Benim kızımın bir fotografı var. Acaba o çizilebilir mi?
- Çizilebilir tabii. Bir şeyi resmetmek için boya, kagıt ya da teknik degil dürüstlük gerekir. Çizmek istedigin konuyla samimi bir bag kurdun mu tamamdır. Hele kızın gibi sevdigin bir konu seçersen, eminim resim harika olacaktır.
- Ben mi çizecegim?!
- Tabii. Senin kızın degil mi? Kim daha samimi onu resmedebilir ki?
- Bu arada scanner'ını kullanıyorsun galiba?
- Kütüphaneden kitap aldım. Sınıftaki sunuşlar için taramam gereken resimler var.
- Ben şöyle düşünüyorum. Şimdi işim de olmadıgına göre, bir gün boyunca çalışırsam, arşivimin önemli kısmını bilgisayara geçirebilirim (arşivi, kendi tanımıyla 100.000 sayfa arkalı-önlü fotokopi).
- Giri, haftasonu çalışacagım. Salı'ya sunuş yapmam lazım. Ancak çarşamba alabilirsin.
- Sana nasıl ulaşayım? Telefon mu edeyim? Yoksa e-mail mi?
(Telefon çalar)
- E-mail.

. . .
Biri bu adamı ışınlasa. Ekim diyordu, Kasım oldu; ya hiç gitmezse! Ya nefret etmekten felegimi şaşırıp sevmeye başlarsam!