Kasım 23, 2008

363

Iki defter olabilir: Geçmiş zaman defteri ve günlük. "Hiç fark etmez, içerigi önemlidir" diyenler, ilk cümleyi anlamamışlardır, –ki, hiç fark etmez.

Havalar soğudukça yavaşlayan ve kış geldiginde hala sığınacak bir in bulamayıp donan hayvanlar varsa, biri de benim. Üstelik sinirliyim. Her gece, tam hayatı anlamak üzereyken uykuya dalıyorum. Bazen tam uyumadan önce yüzünde beni olan o benzinci çocuğu düşünüyorum. O zaman hayatı anlamakla ugraşmıyorum. Dala tırmanan sincap hızıyla uykuya dalıyorum.

Sincap, agaca çıkmaya karar veridigi an orada. Yer degiştirmek için hareket ettigini henüz gözlemleyemedim. Belki iyi bir kamera alırsam, birgün...

Evde olmaya karar verdigim an evde olabilseydim, pek ugramazdım. Zira, şimdiki koşullarda, eve gitmek üzere yola çıktıgımda vazgeçmek büyük zaman kaybı. Kalkıp tren istasyonuna yürüyecegim, bilet için para ödeyecegim, treni bekleyecegim, gelecek. Bindikten sonra vazgeçip, sokaga geri dönmektense, eve giderim daha iyi...
Her konuda bu kadar tembelim.

Havalar sogudugu halde, biz, bir grup insan t-shirt ve terlik giyerek yazın bitmediginde ısrar edecegiz. Taa ki bir gün degil, arka arkaya üç, dört gün yagmur yagana ve küfretmek fayda saglamayana kadar.

Bu defteri sevmedim, ilişkimiz sürmekte.

Havanın kararması, havaların sogumasından eve gitmek için daha geçerli bir neden. Araştırmaya deger... Insanlar karanlıkta yaşamayı sevselerdi ampulu icat etmezlerdi. Çogul eki, ampulu tek kişinin buldugunu bilmedigimden degil. Bu vesileyle, emegi geçen herkesi anmak istedim. Örnegin, "senden adam olmaz" diyen Edison'un ögretmeni. Kim bilir, ne derdi vardı o gün. Faturalarını ödeyemiyordu, ya da ayyaş dayıoglu kalmaya gelmişti. "Senden bi halt olmaz," derken ev ahalisinin yanında bastırıp, ifade edemedigi düşüncelerini projekte ediyordu belki.

Ben hiçbir ögrencime, sırf Edison örnegi yüzünden, 'senden adam olmaz' demedim. Ne kadar emin olsam da, olamayacagımı bildim. Ayrıca, 'adam olmak'taki kıstasları bir türlü belirleyemedim. Ne kadar çok insan 'adam oldugunda' hemfikirse, o kadar adam olmuş sayılıyor kişi. Parayla kolayca alınabilecek bir nişan. Ancak, para, kolayca tedarik edilebilinecek bir madde degil. Sanırım bu yüzden labirentin içinden peynire yol bulan fareler bilimadamlarınca saygı görüyor. Farelerin bilimadamlarına saygı göstermesi gerekmiyor. O kadar peynirleri varken kimin umurunda bilim ya da adamları.

'Dişimin kovuguna dolmadı' deyimini otuziki dişi saglam biri bulmuş. Dişim kırıldıgından beri yedigim her şey kovuguna doluyor.

Bugün BigBan'i yeniden canlandırma deneyi yapılacaktı. Karşıt grubun iddia ettigi gibi dünyanın sonu gelmedi. Ya da, şu anda rüyamdan yazıyorum.

BigBan'i yeniden canlandırırken, 'kayıp madde'yi bulmayı umut ediyorlar. Ben de bildim bileli o kayıp maddenin peşindeyim. BigBan'i yeniden kurmak aklıma gelmemişti. Daha çok deniz kenarlarında falan gezindim.

'Aylaklıgı yücelten söylemler' adında bir kitap olsa, raftan alıp bakardım. Zaten bildigim bir şeye para verip alacak degilim.

'Atoms and opinions'. Her şey atom, gerisi kanaat... Demek, kanaat notu az buz bir şey degil. Bu kanaatlar bir araya toplandıklarında politika oluyor. Onlar büyüdügünde ise savaş.

Kanaatların ne yararı oldugunu Democritius kendi gelse açıklayamaz. Bu da, benim kanaatım.

Eninde sonunda içgüdülerle yaşamı sürdürüyoruz. Olsa olsa, o dürtülere münasip hikayeler bulmak için kullanıyoruz kanaatleri.

Ölmek istemedigim için yazıyorum.
Bu kadar basit.

Peki, imlam düzgün olursa daha uzun mu yaşarım?

Harvard Meydanı'nda grup halinde gezen bilimadamlarına rastlanıyor. Bir konferansa gelmiş, serbest zamanı alış-verişle geçirmiş olmalılar. Genellikle naylon torbaları var.
Oturacak lokanta arayan, çaresiz ifadeleri içimi burkuyor. BigBan'i yeniden canlandıracak kudrete sahip olsalar da, kızarmış patates yemek ve işemek ihtiyacındalar.

Harvard'ın kendi profesörleri, Harvard Meydanı'na hiç ugramıyorlar. Görsem tanırdım. Burayı aylaklar, ögrenciler ve Tibet'li rahiplerden başka mesken edinen yok. Dersten sonra arabalarına atlayıp, hava kararmadan banliyölerdeki evlerine dönüyorlar olaki... Az önce, bir tanesi önümden geçti, spor çantasıyla egzersizden dönüyordu.

Sunset – güneş gitti. Sigara bitti. Sayfa doldu.
Üşüdüm, eve gidiyorum.
Karar anı geçti.