Temmuz 31, 2008

353

Küçük memur odası; girdigini görmedim.
Duvarlar eski, yerler nemli. Tanıdın mı beni?
Ben burada çalışıyorum, müdür birazdan gelir.
Gitmeye meyillisin, ama bu kez bekleyeceksin.
Diyeceklerim var, bilmiyorum. Hatırladın, görüyorum.
Ciddi bir yer burası, standart kelimeler odası.
Kapıdaki başlığı okumadım, ama bu hikayeninki degil.
Sırtını yaslamış, süzüyorsun.
Hatırlarken güzelleştigime sevindim.
Evet, az önce camda beliren patrondu.
'N'apıcaz bu pezevengi' derken seni kastetti.
Seni degil, elindeki kagıtta yazan bir ismi.
Yoksa seni nerden bilsin...
Duydugunu biliyor ama. Utandı.
Arka kapıdan dolaşıp, girene kadar rengi yerine gelir.
Peki, ben ne yapacagım?
Ayaklanmış, odayı adımlarken sen, koşup sarılsam mı?
'Şimdi, bunu duymamış gibi mi yapacagız?'
Yutkunuyorsun.
Biliyorum, ne yapacagını. Hadi beni şaşırt. Yok, şaşırtma.
Yapamıyorum, o kadar istiyorum ki yüzüne dokunmayı.
Sensin işte. Merhaba! Yanagından öpecegim ve her şey geçecek.
Bir bakış atıyorsun, sanki hayata bakar gibi.
Bu ben miyim? Büyük hayal kırıklıgı?
Her seferinde 'gibi' olan ben, bu seferinde bari...
Neyin nesi bu uzaklık? Var olsa, aşılmaz mıydı er geç?
Zaman geçiyor, ellerim sürçüyor, yanagım acıyor,
Hayatın gibi bakıyorsun bana, sarılamıyorum.
Kapının yanında bekliyorum, duraklamıyorsun.