Nisan 30, 2007

235

Az evvel dışarıya çıktım. Tam sigaranın dumanını üfürürken gözüm karşıki evin üst katında, florasan ışıklı bir odaya takıldı. Kendimi soğuğa çalan bir akşamda Cebeci'de buldum!

Cambridge'in St.Mary Road'u nere, Cebeci nere hay güzel Allahım! Fakat, değil mi ki, gündüz rüyalarından birinde, hem de tanımadıgım adamın biriyle, yine oraya kaçmışım. Demek, orada kalmış bir taşım. Demek oradan da yarım bir şey koparmışım.

Kafam neden böyle dört atlı dört tarafından çeker gibi sıçrıyor yerinde?

Aynanın karşısına geçen deli Mine, kaldırıyor bukle bukle
vur dibine, vur dibine.
Tel tel de sayarım n'olacak. Üç, beş, iki bin. Kesiyorum–
yollarını. Bildiklerimi yıktıkça, sütunlar başıboş, uzanıyorlar. Gökyüzündeki bütün çatıları yokluyorlar. Kesiyorum yollarını. Yok. Eski çatıya dönmek yok. 'Bildim' demek yok.
Kıvranıyorlar yerlerinde, sünüyor, saga sola devriliyorlar. Florasanlı pencereyi tutan sütun iniyor mu Cebeci'nin üstüne! Sapla saman karışıyor mu sana! Aman çıkma yollarına, kaçma kolayına...