Temmuz 09, 2011

400

Kendimden kaçmak için her yolu denedim. Hattâ Svahili dilini öğrenmeye bile kalktım, bu dilin her şeye karşın bana çok uzak kalacağını düşünerek. Çalıştım, çok uğraştım; ama boşuna, Svahili dilinde bile kendimi anlıyordum, ait oluş yakamı bırakmıyordu.

Bunun üzerine Macarca-Fince’yi denedim. Cahors’da Macarca-Fince bilen birine rastlamayacağımdan, böylece de kendi kendimle burun buruna geleyeceğimden emindim. Ama kendimi güvenlikte hissetmiyordum; Lot Bölgesi'nde bile Macarca-Fince bilen birilerinin bulunabileceği düşüncesi beni tedirgin ediyordu. Bu dili bilenler bir tek biz olacağımızdan, duygulanıp birbirimizin kollarına atılmamız ve açık yüreklilikle konuşmamız tehlikesi vardı. Karşılıklı suçüstüler açığa vurulacaktı, ondan sonra da gelsin posta arabası saldırısı. “Posta arabası” diyorum, çünkü konumuzla hiç ilgisi yok, bu da kaçırılmaması gereken bir fırsat. Konuyla ilgili olmayı kesinlikle istemiyorum.

Bu arada da, beni anlamayacak ve benim de anlamayacağım birini anlamaya devam ediyorum, korkunç bir kardeşlik ihtiyacı içindeyim.

...

...Ama uçaktan inişimde çıkan kavgaya, benim dışımdaki koşullar neden oldu. Size daha önce söylemiştim –belki de söylememiştim, nasılsa aynı kapıya çıkar– bana bütünüyle yabancı olan bir dil yaratmak amacıyla dilbilim eğitimi gördüm ben. Böylece bunalım kaynaklarından, tuzak sözcüklerden, iç ve dış saldırılardan, üstelik destekleyici kanıtlardan uzak, güvenlik içinde düşünebilecektim.

Sıkı gözetim yüzünden beceremedim. Beyin çok iyi bilir ki, geçmişte benzeri olmayan, ilgisiz bir dil yaratmayı başarabilseydik, kişiliğimizin saçma yanı kalmazdı. İşte bu nedenle bunalım kaynakları, özel olarak tasarlanmış, kendimizi yokluk, olanaksız ve karikatür konumunda tutacak beynimizle donatmıştır bizi.

Böylece yeni bir dil yaratmaktan vazgeçip kendimi umutlandırmak için doğumöncesi bazı kekelemelerden oluşmuş Macarca-Fince'yi öğrenmekle yetindim. Havaalanında kendimi Danimarka diliyle çevrelenmiş gördüğümde hemen Air-France masasının üzerine fırlayıp aramızda kardeşçe anlamazlık ve iletişimsizlik ilişkileri kurmak amacıyla orada bulunanlara Macarca-Fince dilinde seslendim.

Halkların ve insanların birbirlerini anlamadıkları için dalaştıklarını düşünmek doğru değildir. Birbirlerini anladıkları için dalaşırlar.

Olay da böyle çıktı.

Anlaşıldım.

Neler olduğunu size açıklamaya gücüm yetmez. Danimarkalılar'a çektiğim söylevin Macarca-Fince dilinde olduğu konusunda sizi temin edebilirim, ruhumla ve vicdanımla. Danimarkalılar'ın Macarca-Fince bilmediğini herkes bilir. Buna karşılık derhal anlaşıldım ve size söylediğim gibi, anlayış olduğu anda anlayışsızlık, öfke, şiddet, hakaret ve kavga da olur. Aynasızlar çıkageldiler; beni, bağıra çağıra Macarca-Fince konuştuğum Air-France masasının tepesinden indirmeye çalıştılar, kendimi savundum. Macoute Dayı araya girdi, ambülans çağırdılar ve itiraf etmeliyim ki artık anlaşılmama umudum kalmadığı ve böylece benzerlerime, kardeşlerime olan duygularımı anlatamayacağım için çok öfkelendim ve sağa sola birkaç yumruk savurdum, çünkü şiddetten korktuğum kadar hiçbir şeyden korkmam. Hastabakıcıları görür görmez de yardım geleceğini anladım. Bu durumda normal olduğunuzu kanıtlamanın tek yolu biriyle dalaşmaktır.

Émile Ajar, Yalan-Roman