Albino girl with a red coat. She was blind.
A fire truck pulling another truck carrying a piano.
Birini anneme benzettim. Bej kaban giymiş, yaşlı bir adamdı. Sırtını dimdik tutarak asker gibi yürüyordu, ama usul usul.
Motorlu polislerin parlak mavi ve yusyuvarlak kaskları var.
Ikinci kısa kollu t-shirt giymiş adam geçti.
Biftekli sandviç güzel degildi. Üç peçete harcadım.
Yaşlı bir çift. Ikisi de beyaz saçlı. Iyi giyimliler. Adam, acele etmeden kadının sigarasını yaktı. Kadın bir nefes çekip, düşüncelerine devam etti. Adam, şimdi pipo içiyor. Ara sıra da uzanıp, kadının içeceginden bir yudum alıyor. Alışkanlıklarından farkında olmadan mutlular.
Jung, kadınların animasına ne isim veriyordu. Bir rüya gördüm. 'Kadınların bir erkegi olmaz' diyen kız haklı mı? Ve, loyalty'nin Türkçesi ne?
Staples'da 26 dolara 'boşanma seti' satılıyor. Evlilik öncesi anlaşması dahil, borç ve malların paylaşılmasıyla ilgili tüm kanuni formlar içindeymiş.
Artık kısa kollu kimse geçmiyor.
Şubat 27, 2009
Şubat 23, 2009
370
Birazdan yağmur patlayacak. Yazın ıslandığında insan umursamıyor.
Geçen sefer şemsiyeye rağmen adım atamadım. Bir saçak altına sığınıp, ıslanmaya orada devam ettim. Koşarak gelen biri daha saklandı aynı kovuğa. O, baştan aşağı sırılsıklamdı. Şemsiye altına davet etsem mi diye düşündüm. Sonra, 'şemsiye de işe yaramıyor zaten' bahanesiyle durdum.
Hava karardı, ama kuru. Bir yarım saat daha bekler mi? 5:05.
Yine günleri, saatleri saymaya başladım.
Sınıftan tanıdığım biri yan masada arkadaşıyla oturuyor. Yağmur yağarsa birlikte yürürüz. Şemsiyeyi biriyle paylaşmakta kararlıyım bu sefer. Şirin bir kız.
Tuhaf bir Haziran. Geçen yıl da böyle miydi? İstanbul'a mı gitsem? Acaba orada da saatleri sayar mıyım?
Yağmur başladı bile. Yan masadaki yaşlı adam, "şemsiyenizi paylaşabilir miyim?" diye sorup, karşıma oturdu. Bu kadar basit olabilir mi?
Sigarası bitince gitti. Yazmaya devam edebilirim. Açık havada, hava açıksa daha keyifli oluyorum, evet. 5:23.
Ithaka'ya dönüp ne yapacağım? Hoş, televizyon seyrederken insan saatleri unutuyor. O da bir yön. Yarın bilmediğim bir kütüphanede, bir kitap avlamam lazım. Yoksa, 15 dolara satın almak gerekecek.
5:30. Yapılmayı bekleyen işler. O şarkı çalıyor yine, 'Wonderful, wonderful'. Nat King Cole muydu?
Geçen sefer şemsiyeye rağmen adım atamadım. Bir saçak altına sığınıp, ıslanmaya orada devam ettim. Koşarak gelen biri daha saklandı aynı kovuğa. O, baştan aşağı sırılsıklamdı. Şemsiye altına davet etsem mi diye düşündüm. Sonra, 'şemsiye de işe yaramıyor zaten' bahanesiyle durdum.
Hava karardı, ama kuru. Bir yarım saat daha bekler mi? 5:05.
Yine günleri, saatleri saymaya başladım.
Sınıftan tanıdığım biri yan masada arkadaşıyla oturuyor. Yağmur yağarsa birlikte yürürüz. Şemsiyeyi biriyle paylaşmakta kararlıyım bu sefer. Şirin bir kız.
Tuhaf bir Haziran. Geçen yıl da böyle miydi? İstanbul'a mı gitsem? Acaba orada da saatleri sayar mıyım?
Yağmur başladı bile. Yan masadaki yaşlı adam, "şemsiyenizi paylaşabilir miyim?" diye sorup, karşıma oturdu. Bu kadar basit olabilir mi?
Sigarası bitince gitti. Yazmaya devam edebilirim. Açık havada, hava açıksa daha keyifli oluyorum, evet. 5:23.
Ithaka'ya dönüp ne yapacağım? Hoş, televizyon seyrederken insan saatleri unutuyor. O da bir yön. Yarın bilmediğim bir kütüphanede, bir kitap avlamam lazım. Yoksa, 15 dolara satın almak gerekecek.
5:30. Yapılmayı bekleyen işler. O şarkı çalıyor yine, 'Wonderful, wonderful'. Nat King Cole muydu?
Şubat 19, 2009
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)